31 Temmuz 2017 Pazartesi

Günümüz Türkiye'sinden Kurum Manzaraları





Çalıştığınız bir kuruma tanıdığınızı almak genellikle  toprakçılık olarak tanımlanmaktadır.Bu bazen iyi bazen ise güç dengesini bozan bir düzen getirir kurumlar açısından.Toprakçılık yapan en az iki bireyin hangi kademede çalışırlarsa çalışsın birbirleri ile ittifak yapabilmelerine yol açar.Bunun sonucunda çalıştıkları kurumda bir güç dengesi oluştururlar ve bu mekanizma sayesinde istedikleri gibi o kuruma yön verirler.

Yöneticilerin değişmesi toprakçı bireyler için o kadar da önemli değildir.Çünkü onlar istedikleri elemana istedikleri gibi bir baskı şekillendirip dayatabilirler.İşe alınan yeni elemanın iş tanımlamasının dışına çıkabilir,iş tanımlamasının içeriğini dezenforme edebilirler.Ancak ama ancak toprakçılık yapan bireylerin bir kurumda düzgün bir şekilde çalışmaları için en az iki kişi olan bu bireylerin ikisinin de dürüst bir yapıya sahip olmaları gerekmektedir.Etik ve iş ahlakı denilen kavramdan bir haber olan bireylerin aynı kurumda çalışırken toprakçılık yapmamaları neredeyse imkansızdır.Eğitimin önemi burada ortaya çıkmaktadır.

Toprakçılık yapan bireyler en sonunda bir çıkar noktası oluşturur ve o çıkar noktasının üzerinden birbirleri ile ittifak halinde kurumda çalışmaya devam ederler.Eğer kurumda kaos hakim ise bu kaos ortamından son derece yararlanmasını da gayet iyi bilirler.Üst akıllar arada devreye girer ve kaos ortamından nasıl yararlanılabileceğini kurum çalışanlarına aktarır.

Üst akılların ise çıkarlarının farklı olması, toprakçı bireylere karşı akıllıca yaklaşıp onları kullanamayacağı anlamına gelmez.

Böylelikle çalışan kurumda aynı döngüsel olaylar yaşanmaya başlar.Yeni eleman alımından sonra yeni elemana karşı bir baskı noktası oluşturulur, gelen elemanın açığı aranır tabiri caiz ise ayağı kaydırılmaya çalışılır.Burada önemli olan diğer nokta ise bunlar yapılırken mevcut yönetici ile arayı iyi tutmak arada bir toplum tabiri ile yağdanlık görevi görmektir.Böylelikle armudun sapı üzümün çöpü denilen o kurumda toprakçılık yapan bireylerin hakimiyeti hep kalır.Gelen yeni eleman kim olursa olsun aynı döngüsel olayları yaşamak zorundadır, çünkü bir kurumda kötü niyetli toprakçılık yapılıyorsa o kurumda huzur,etik ve iş ahlakı yoktur.

Eğer yeni gelen eleman çalıştığı kurumda her şeyi çok erken bir dönemde algılar ise istisnai bir durum olabilir.Bunu aslında herhangi bir hastalığımızdaki tanı dönemine benzetebiliriz.Algıları yüksek derecede açık olan bireylerin bu tür kurumlarda çalışması onlar için de kurum için de daha iyidir aslında.Bu bireylerin bu tür kurumlara yönlendirilmesi ilerleyen zamanlarda başka kurumlarda daha iyi bir yönetici konumuna yükselmeleri demektir.Buradaki yöneticiden kasıt illa ki makam ve mevki olarak değil bir kurumu gerçekten kendi prensipleri ile yönetebilen bir bireyden bahsetmekteyim.

Örneğin bir eğitim kurumunda hiç bir şeyden haberi yokmuş gibi gözüken bir hademenin aslında herkesi yönettiği gerçeğini sadece ama sadece algısı yüksek derecede açık birey ya da bireyler tarafından fark edilir.Zaten bu bireyler daha sonrasında kendi içlerinde iletişimde bulunduklarında her şeyin farkında olduklarını birbirlerine tabiri caiz ise sinyaller.

Bugün üniversitelerimizin bize öğrettiği evrensel bilgidir.Ancak bu bilgiyi sadece ama sadece öğrenmek yetersizdir , bilgiyi kullanmak ve uygulamak önemlidir.Evrensel etiğin maalesef anlaşılamadığı güzel ülkemde iş ahlakının da buna aynı orantıda eksikliği yüzünden kurumların ve şirketlerin yönetim biçiminde farklı yöntemler uygulaması gayet normaldir.Bu farklı yöntemlerin en başında ise çalışanı birbirine düşürme gibi yöntemler gelmektedir.

Toparlamak gerekir ise eğer bireyin kurum ile ilişkisinde kurumda bulunan akrabalık derecesine bağlı kişilerin algılarının önemli olduğu gerçeği ve evrensel bilginin etik ve iş ahlakı gibi kavramları aslında nasıl beslediğini görmekteyiz.Evrensel bilgiyi yaymak ile sorumlu olan üniversitelerimize her zamanki gibi daha fazla bir sorumluluk düşmektedir.Kurumlarımızın şirketlerimizin her türlü zamana ayak uyduran çalışanlarının olması aynı derecede devletin üretim yapmasına ve topluma katkı sağlanmasına yol açmaktadır.Zincir misali birbirine bağlı olan bu düzende bireyin rolünü çok az da olsa ben de inceledim ve aktardım.Kalemimden geldiği kadar anlatmaya çalıştım bütün çabam ülkemin her kurumunda ve şirketinde çalışan ülkeme katkı sağlayan bireylerin iş ahlakı etik gibi kavramlarının da farkında olmalarıdır.

Yazımı kişiliğini, kendisini, fikri anlamda çok sevdiğim sayın rahmetli Vali Recep YAZICIOĞLU'na armağan ediyorum.Bu ülkede kurumsallaşmayı en güzel temsil eden kişi elbette ki kendisidir.Akan suya karşı insanları için dik duran bir bireydir kendisi.

Salih Yücel Gür